Cuma, Ekim 21, 2005

aşk & merak...

bir çift güzel gözün gözünüze değdiği o ilk saniyelerden sonra, eğer yüreğinizin dibinde merak döllenmeye başlarsa aşk da başlıyor demektir.
çok beğendiğiniz ama merak etmediğiniz bir insan, hem de kırk biçimde ve olmadık detaylarla bütün kıvrımlarını merak etmediğiniz bir insan aşkın mayası değildir. yalnızca gördüğünüz zaman merak edip, yanınızda olmadığı zaman içinizde yakıcı soru işaretleri yaratmayan bir kişi ise hayatınıza çarpıntı katacak bir serüven çağrısı olabilir, ama asla aşk değildir.
oysa karşı konulmaz biçimde aşık olmaya sürüklendiğinizde, o gözlere sizden evvel hangi renkler değdi diye ölürcesine merak edersiniz! sizi kendine çeken bu gözlerin içindeki yerinizi ve orada nasıl göründüğünüzü merak edersiniz. gelecekte size ne tür bakabileceğini, sizi nereye koyacağını ve neler sunacağını kimseye hissettirmeden merak edersiniz. sizden evvel ona değen yürekleri birer birer tanımak, soluduğu kokuların adını öğrenmek için yanıp kavrulursunuz.
onu göremediğiniz zamanlar nereye gittiğini, neler yaptığını, hangi insanlara değdiğini, neye güldüğünü, neye ağladığını, nasıl konuştuğunu ve ne gördüğünü çılgınca bilmek istersiniz. yanınızdayken nereye baktığını, baktığı yerde kimi veya neyi gördüğünü, gördüğü hakkında ne düşündüğünü merak etmekten araştırmacı gazeteciye dönüp müfettiş kesilirsiniz.
aşk ve merak o kadar ayrılmaz biçimde birbirine bağlıdır ki; gün gelir meraklarınız dinerse ve o hala sizinle beraberse, bu yüzden ilişkinin adını aşk değil sevgi koyarsınız...

g.kazmacı

Hiç yorum yok: